Bilgi

EÜ Birgivi İlahiyat Fakültesinde ‘Bilimsel Bilgi’nin tarihsel süreci ele alındı

Ege Üniversitesi (EÜ) Birgivi İlahiyat Fakültesi tarafından “İsis’in Peçesini Açmak: İdrâk, İnşâ ve İfâde Arasında ‘Bilimsel Bilgi’ Nedir?” başlıklı konferans düzenlendi.

Felsefe ve Din Bilimleri Bölümü İslam Felsefesi Anabilim Dalı Başkanı ve Dekan Yardımcısı Doç. Dr. Muhammet Caner Ilgaroğlu’nun organize ettiği konferans, Ege Üniversitesi Kültür ve Sanat Evinde gerçekleştirildi. Programa, İstanbul Medeniyet Üniversitesi Bilim Tarihi Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. İhsan Fazlıoğlu konuşmacı olarak katıldı. Etkinliğe, EÜ Birgivi İlahiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Muhammet Hanefi Palabıyık’ın yanı sıra idari personel, akademisyenler ve öğrenciler katılım gösterdi. Program, EÜ Birgivi İlahiyat Fakültesi Öğr. Gör. Osman Bostancı’nın Kur’an-ı Kerim tilavetiyle başladı.

Konferansta konuşan Prof. Dr. İhsan Fazlıoğlu, “Bilim, akıl ve din gibi kavramları sıkça kullanıyoruz ancak çoğu zaman bu kavramların derinliğine değil, yüzeysel anlamına odaklanıyoruz. Oysa bugün kullandığımız ‘bilim’ kavramı oldukça yenidir; modern anlamıyla 1831’e, bugünkü içkin anlamıyla ise 1924’e kadar uzanır. Bu nedenle İbn Sina’ya ya da Newton’a ‘bilim insanı’ demek tarihsel bir yanılgıdır, çünkü onlar kendilerini ‘doğa filozofu’ olarak tanımlamaktaydı. Düşünceye derinlik kazandıran tarih bilincidir; geçmişi bugünün kavramlarıyla okumaya çalışmak tarihi anlamak değil, onu çarpıtmaktır. Gazali’nin felsefeye yönelik eleştirileri de bu bağlamda ele alınmalıdır; onun hedefi günümüzdeki anlamda felsefe değil, kendi dönemindeki metafizik tartışmalarıdır” dedi.

“Felsefenin kökü Eski Mısır’a dayanıyor”

Bilginin kökeni, evrenin varoluşu, bilimin ve felsefenin doğası hakkındaki farklı anlayışları karşılaştıran Prof. Dr. Fazlıoğlu, “Klasik gelenekte bilgi bir ‘idrak’ faaliyeti olarak görülürken, Kant’tan sonra, özellikle non-Öklidyen geometriler ve modern fiziğin ortaya çıkışıyla birlikte bilim bir ‘inşa’ faaliyetine dönüşmüştür. Felsefenin kökeni sanıldığı gibi Yunan’a değil, Eski Mısır’a dayanır. ‘Philosophia’ kelimesi Grekçe olmayıp, bilgelik tanrıçası İsis, yani Sofya ile akıl yoluyla irtibat kurarak ondan doğru bilgiyi ‘episteme’yi alma eylemini ifade eder. Hermetizm ve simya gelenekleri ise nesnelerin temelindeki bu ‘sözü’ değiştirerek varlığı dönüştürme düşüncesine dayanır” diye konuştu.

“Teoriler gözlemi şekillendirir”

Bilgi arayışında teorik ön kabullerin ve metafizik varsayımların, gözlem ve keşif üzerindeki belirleyici ve kısıtlayıcı rolünü vurgulayan Prof. Dr. Fazlıoğlu,  “Klasik dönemde bilginin temel amacı, Mısır tanrıçası İsis’in gerçekliği örten metaforik peçesini aralayarak, görünenin ardındaki değişmeyen sabit yapıyı, yani evrenin temelindeki ‘kodu’ keşfetmektir. Ancak bu arayış, kişinin sahip olduğu teorik ve metafizik kabuller tarafından doğrudan belirlenir; zira bir kavrama sahip değilseniz, o kavrama karşılık gelen olguyu göremezsiniz. Bunun en çarpıcı örneği, İslam medeniyetindeki büyük rasathanelerin, gökyüzünün ilahi ve kusursuz olduğu ön kabulü nedeniyle hiçbir süpernova patlaması veya güneş lekesi kaydetmemiş olmasıdır; oysaki aynı dönemlerde Çinliler bu gözlemleri belgelemiştir. Hatta İbn-i Sina’nın eserlerinde büyük bir gök olayından bahsetmesi ama bunu anlamlandıramaması, teorinin gözlemi nasıl öncelediğini kanıtlar. Karl Popper’ın da gösterdiği gibi, her araştırma neyin aranacağını belirleyen bir teoriyi ve metafizik kabulü zorunlu olarak önceler, bu da ampirizmin (deneyciliğin) tek başına gerçeği anlamak için yetersiz olduğunu ortaya koyar” dedi.

Etkinlik, Prof. Dr. İhsan Fazlıoğlu’nun katılımcıların sorularını yanıtlamasının ardından, Dekan Prof. Dr. Muhammet Hanefi Palabıyık’ın kendisine hediye takdim etmesiyle sona erdi.

 

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

Başa dön tuşu